31 Mayıs 2010 Pazartesi

Hollywod'da Bir Türk- Türk Sinemasının İlk Jönü


15 Haziran 1919 yılında İstanbul'da doğan Muzaffer Tema'nın gönlünde asker olmak yatarken, müzisyen olan babasının isteğiyle İstanbul Belediye Konservatuvarı'na girer ve burada flüt, keman ve piyano çalmayı öğrenir.Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın imtihanlarını kazanarak Ankara'ya gider.

1948 yılında Tepebaşı Gazinosu'nda orkestra ile beraber konser verir. Konsere gelen sinemacılar, konserden sonra deneme filmi teklif ederler. Hiç ilgisi olmadığını, ne kadar başarılı olacağını bilemediğini söylesede, ısrarları kıramaz ve kabul eder. Aydın Arok'un yönetimindeki "Çığlık" ile ilk oyunculuğa başlar.Kısa zamanda Avrupai tipiyle dikkat çekmeye başlar ve filmler ardı ardına gelir.

1951 yılında Yıldız dergisinin okuyucuları arasında düzenlediği yarışmada "Dudaktan Kalbe" en iyi film, Muzaffer Tema'da en iyi artist seçilir.

Türk Sinemasında her şey yolunda giderken, birden bire Amerika'ya gitmek ister ve her şeyini satıp, eşinden de boşanır. Artık şansını Amerika'da deneyecektir. 1956 yılında ayağının tozuyla gittiği Amerika'da ilk işi Paramount Film Stüdyosu'nun New York ofisine başvurur. Bir gün katıldığı kokteylde Sukuras ile tanışır ve Sukuras Tema'yı ofisine davet edip fotoğraflarına bakar. "Ne zaman Hollywood'a gidebilirsin" diye sorar. Tema'nın şaşkın bakışları altında 500 dolar ve uçak biletini vererek iyi şanslar diler. Hızla girdiği Hollywood'da ülkemizde de gösterilen iki filmde oynar. "Acı Tebessüm" ve "Aya Giden 12 Adam"

Los Angeles'da Cumhuriyet Balosu'da tanıştığı Zsa Zsa Gabor'la kısa süreli bir aşkta yaşayan Tema, artık mutludur. Amerikan rüyası hayalini gerçekleştirmiş ve dünya starları arasında yer alır.

Fakat mutluluğu uzun sürmez, babasının hastalığı ile ülkesine dönmek zorunda kalan Tema, aldığı film teklifleri karşısında, kendi film şirketini kurar.1977 yılına kadar Türkiye'de kalır. Çocuğunun okulunu düşünerek tekrar Amerika'ya döner.

PrivateTürkiye'de uzun yıllar sinema oyunculuğu yapan Tema, Türkiye'ye döner.1951 yılında başladığı sinema hayatına 55 film sığdıran Türkiye'nin yanısıra Amerika'da 2, İngiltere ve Almanya'da birer yabancı filmde oynadı.

Önemli filmlerinden bazıları; Çığlık(1949); Fato, Ya İstiklal Ya Ölüm(1951); Dudaktan Kalbe(1951);Kanun Namına(1952); İngiliz Kemal Lavrans’e Karşı(1952); Hıçkırık(1953); Aşk Istıraptır(1954); Kadın Severse(1955); Vahşi Kedi(1961)

29 Mayıs 2010 Cumartesi

North Country


1975 te Kuzey Mİnasota'da madenciler, ilk kadın madencisini işe aldı. 1989 a gelindiğinde erkek madenciler 30'a 1 oranında çoğunluktaydı.
Amerika'nın tarihini değiştiren ilk toplumsal hareket davası olan iş yerinde cinsel taciz davası Charlize Theron'un güçlü oyunculuğu ve Niki Caro'nun yönetmenliği ile beyazperdede hayat buldu. Charlize Theron bu filmdeki rolüyle "En İyi Kadın Oyuncu" Akademi ödülüne aday gösterilmiştir.

Josey Aimes, evli ve iki çocuk annesi bir kadındır. Kocası tarafından şiddet gören Josey, iki çocuğunu da alıp yaşadığı yere döner. Kuaförlük yaparak para kazanamayacağını düşünen Josey, madende çalışan arkadaşı Glory'nin yardımıyla madende çalışmaya başlar. Fakat bir süre sonra Josey'e cinsel tacizde bulunulunca, hayatı kötüye doğru gider ve dava açmaya karar verir. Şehrin ilk cinsel taciz davasını açacaktır. Fakat bir sorun vardır. Tehdit edilen diğer kadın maden işçiler, Josey'in tarafında değildir. Josey umudunu yitirmeden davasını sürdürmeye kararlıdır.

Yönetmen : Niki Caro
Senaryo : Michael Seitzman , Clara Bingham (Kitap) , Laura Leedy Gansler (Kitap)
Oyuncular: Charlize Theron (Josey Aimes) , Elle Peterson (Karen Aimes) , Thomas Curtis (Sammy Aimes) , Frances McDormand (Glory) , Sean Bean (Kyle) , Woody Harrelson (Bill White) , Jeremy Renner (Bobby Sharp) , Richard Jenkins (Hank Aimes) , Sissy Spacek (Alice Aimes) , James Cada (Don Pearson)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Soraya'yı Taşlamak


Bütün dünya bilmeli Soraya'nın hikayesini filmin başında da Zahra'nın dediği gibi. Bütün dünya bilmeli ve öğrenmeli, İran'da ve bir çok ülkede yaşanan kahredici trajediyi.
Kitaptan uyarlanmış film olan Soraya'yı Taşlamak yaşanan olayların gerçekliği nedeniyle eleştiri yapmak hayli güç. Din alet edilerek bağnaz bir şekilde kadının toplumda yeri olmadığını, "koca karısını ihanetle suçluyorsa kadın kendisinin suçsuz olduğunu ispatlamak zorunda eğer kadın kocasını suçluyorsa bahsettiği suçu ispatlamak zorundadır" diyerek iyice kadını yok saydığını, kadının sözlerinin dinlenmediğini anlatır ki, böyle birşey kabul edilemez.

Filmi seyrederken, bir sürü şey gözlerimin önünden geçti.Siirt'teki olaylar, namus davaları, töre adı altında işlenen cinayetler, kadının diri diri toprağa gömülmesi gibi. Bir zamanlar "İran'da yaşamak istiyorum" diyenlerin ve hala İran'da yaşamak istiyorum diyenler varsa mutlaka görmesi gereken bir film.
Her ne kadar farklı ülkede geçiyorsa da film, bir insanlıık trajedisi anlatılıyorsa da, anlatılmak istenen kadının toplumdaki yeri ve kadının hala tanınmıyor oluşudur.

Freidoune arabası bozulduğu için durduğu küçük bir köyde Zahra ile tanışır.

Daha doğrusu, gazeteci olduğunu anlayan Zahra, onunla konuşabilmek için ısrarla peşine takılır. Yeğeni Soraya bir gün önce aynı köyde yaşadığı insanlar tarafından vahşice katledilmiştir. Ölmeden önce yeğenine söz veren Zahra, bunun köyün sırlarının arasına gömülmemesi için elinden geleni yapmaya kararlıdır.

Tek umudu da bu gazetecinin elindedir, dinlemeli ve bu küçücük köyün büyük günahını tüm dünyaya anlatmalıdır.


Yönetmen: Cyrus Nowrasteh
Oyuncular: Shohreh Aghdashloo,Mozhan Marnò,James Caviezel,Navid Negahban,Vida Ghahremani

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Birds



17 Mayıs 2009 tarihinde Berlin'de kuşlar garip bir şekilde insanlara saldırmaya başladı. Alfred Hitchcock'un 1963 yapımı "Kuşlar" filmine benziyordu olay. Gariptir ki Hitchcock'un filmi Kaliforniya'da tatil yaptığı sırada kuşların insanlara saldırdığı haberini okumasıyla ortaya çıkar
Doğanın insanlardan öç alma temalı filmlerininde fikir kaynağı olmuştur aynı zamanda "Kuşlar" filmi.
Filmde Hitchcock o zamanlar için devrim sayılabilecek teknolojileri kullanmayı hikaye bütünlüğünü gölgelemeden kullanabilmiştir. Kuş seslerini bozulması ile oluşturulmuş efektler, kasabayı ve saldırıdaki kuşları çeken tepe kamerası kullanımı, fotoğrafik unsurun ön plana çıkması belirgin özellikleri arasında. Unutulmaz telefon kulübesi sahnesi ise yarım metrekarelik bir alana sıkıştırılan bir kamera ile neler yapılabileceğinin en büyük kanıtı.
Altın Küre En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Senaryo dalında da Edgar Ödülü almış, tüm zamanların en iyi gerilim filmi seçilmiş benimde etkilendiğim ve etkisinden uzun süre çıkamadığım bir filmdi.


Zengin, güzel ve şımarık bir genç kadın olan Melanie Daniels,San Francisco’daki bir evcil hayvan dükkânında yakışıklı ve ilginç biri olan avukat Mitch Brenner ile tanışır. Melanie, Mitch'in bu dükkânda ona oynadığı küçük oyuna kızsa da ondan hoşlanır. O gün Mitch'in, kızkardeşinin doğum günü için aradığı fakat bulamadığı kuşları satın alır ve bunları hediye olarak Mitch'in Pasifik kıyısındaki küçük bir kasaba olan Bodego Bay'deki evine götürmeye karar verir. Kasabadaki hayat ilk başlarda Melanie'ye normal gözükse birkaç gün sonra kasaba ve çevresindeki kuşlar tuhaf davranmaya ve sebepsiz bir şekilde insanlara saldırmaya başlar. Kuşların saldırıları kısa bir süre içinde ölümcül olacak, insanlara yaptıkları saldırılar sertleşecektir. Zira bir çiftçinin evinin camını kırarak içeri girer ve çiftçiyi gözlerini oyup öldürürler; keza Melanie'nin tanıştığı genç kadın da onların kurbanı olacaktır. Her türden kuşun yarattığı bu olaylar karşısında korkan ve ne yapacağını bilemeyen kasaba halkı kafesteki kuşlar gibi evlerine, dükkânlarına sığınır ve bir anlamda içeride hapis kalırlar.



Oyuncular:

* Rod Taylor - Mitch Brenner
* Jessica Tandy - Lydia Brenner
* Tippi Hedren - Melanie Daniels
* Suzanne Pleshette - Annie Hayworth
* Veronica Cartwright - Cathy Brenner
* Ethel Griffies - Mrs. Bundy, yaşlı kuşbilimci
* Charles McGraw - Sebastian Sholes, yemekteki balıkçı
* Ruth McDevitt - Mrs. MacGruder, evcil hayvan dükkânı çalışanı
* Lonny Chapman - Deke Carter, aşçı
* Joe Mantell - Gezici satıcı
* Doodles Weaver - Balıkçı
* Malcolm Atterbury - Al Malone , polis
* John McGovern - Postane memuru
* Karl Swenson - Yemekteki karamsar fikirli adam
* Richard Deacon - Mitch'in komşusu

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bugün Aslında Dündü-Groundhog Day


Hayatınızın monoton ve hep aynı olduğunu düşünür müsünüz? Ya her gününüz tıpatıp aynı olsaydı. Aslında her gün yeni bir güne uyandığınızın farkında mısınız?

Gösterime çıktığı yıl 70 milyon dolar hasılat toplayan ülkemizde Bugün Aslında Dündü adıyla gösterilen Groundhog Day, yılın en beğenilen filmlerinden biri olmuş, Amerikan Film Enstitüsü, "Tüm Zamanların En İyi Komedi Filmi" değerlendirmesinde 34 üncü sıraya koymuştur. Filmin etkisi o kadar derin olmuştur ki çekimlerin yapıldığı ve Bill Murray'ın her defasında çamura bastığı noktaya bir levha yerleştirilip üzerine "Bill Murray buraya bastı" yazılmıştır.

Phil, kendini beğenmiş, burnu havada,benmerkezci bir hava durumu sunucusudur. Etrafındaki kimse öyle düşünmese de kendisini TV yıldızı mertebesinde görmektedir.

Pennysylvania'nın Punxsutawney kasabasında her yıl yapılan Groundhog Günü etkinliklerine katılmak için yapımcısı Rita ve kameraman Larry ile yola çıkarlar. Buradaki insanların naifliği ve küçük dünyaları Phil'in midesini bulandırır. Tek istediği bir an önce bu kasabadan gitmektir. Ancak aniden çıkan kar fırtınası yolları tıkar ve orada kalmak zorunda kalırlar. Ertesi gün Phil uyandığında nefret ettiği günü tekrar yaşar. Artık Phil için her gün aynıdır. Phil başlangıçta bunu bir lanet olarak görse de, sonunda asıl gerçeği görür.


Yönetmen: Harold Ramis
Oyuncular: Bill Murray, Andie Macdowell
Yapım Yılı:1993

16 Mayıs 2010 Pazar

Francois Truffaut


Yönetmen, senarist oyuncu ve Fransız Yeni Dalga Akımının öncüsü olan Truffaut, 1932yılında evlilik dışı ilişkinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasıyla tanışmadı. Annesi, anneannesi ve üvey babası üçgeninde yetişti. Kitaplara gömülü zor bir çocukluk ve ergenlik geçirdi.
Sinema hayatına "Cahiers du Cinema" dergisinde sinema eleştirmeni ve sinema tarihçisi olarak başladı. 1954 yılında bu dergide yayınlanan ve filmin asıl yaratıcısının yönetmen olduğunu savunan "auteur teorisi" geniş çapta yankı uyandırdı ve bir nesile ilham kaynağı oldu. O dönemlerde kısa filmler yapan Truffaut, ünlü yönetmen Roberto Rosseli'nin asistanlığını yaptıktan sonra kendi 1959 yılında kendi zor geçen ergenliğini anlattığı 400 Darba isimli filmi yaptı. bu film yönetmene en iyi senaryo oscarı ve Cannes'da en iyi yönetmen ödülü kazandırdı. Jean Pierre Leaud'un oynadığı Antonie Doniel karakterine zaman zaman dönerek Doniel'in ergenlik ve yetişkinlik dönemlerini de çekti.
400 Darbenin ticari ve eleştirel başarısı Truffaut'un uluslararası sahada tanınmasını sağladı. 1960 yılında 400 Darbe'den sonra çektiği film "Tirez sur le pianiste" B sınıfı Amerikan filmlerinden esinlenilmiş, zeka ve teknik erdemlerle zenginleştirilmiş karmaşık bir duyarlılık yansıtıyordu.
1. Dünya Savaşı yıllarında iki erkek bir kadın üç arkadaşın öyküsünü anlattığı "Jules ve Jim" ise daha sonradan bazo eleştirmenlerce Truffaut'un en iyi filmi olarak değerlendirilecekti.
Bazı eleştirmenler son dönem filmlerinin, ilk dönemdeki filmlerinin kalitesinin çok altında kaldığını söyleseler de Joseph McBride "Eğer Truffaut ilk eserlerindeki olağanüstü kamera hareketleri, nefes kesen kurgu ve keyif duygusu, daha sonraki filmlerinde daha az belirginse, bunun sebebi anlatım ve tarzda daha bilinçli bir yaklaşım ve duygusal zenginliğin artmasıdır" demiştir.
Truffaut,1973 yılında "La nuite americaine" ile en iyi yabancı film oskarını kazandı.
1984 yılında beyin tümörü yüzünden ölmeden önce "Küçük Hırsız"ı çekiyordu fakat tamamlayamadı. Vasiyeti üzerine filmi Claude Miller beyazperdeye aktardı.

Filmleri

400 Darbe - Les 400 coups (1959): Jean-Pierre Léaud
Piyanisti Vurun - (Tirez sur le pianiste) (1960): Charles Aznavour
Antoine et Colette (1962): Jean-Pierre Léaud
Unutulmayan Sevgili - (Jules et Jim) (1962): Jeanne Moreau, Oskar Werner
Yumuşak Ten - (La Peau douce) (1964): Jean Desailly, Françoise Dorléac
Değişen Dünyanın İnsanları - (Fahrenheit 451) (1966): Oskar Werner, Julie Christie
Siyah Gelinlik - (La mariée était en noir) (1968): Jeanne Moreau, Charles Denner
Çalınmış Buseler - (Baisers volés) (1968): Jean-Pierre Leáud, Claude Jade
Evlenmekten Korkmuyorum - (La Sirène du Mississippi) (1969): Jean-Paul Belmondo, Catherine Deneuve
L'Enfant sauvage (1969): Jean-Pierre Cargol, François Truffaut
Domicile conjugal (1970): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade
Les deux anglaises et le continent (1971): Jean-Pierre Léaud
Une belle fille comme moi (1972): Bernadette Lafont, Charles Denner
Güneşte Gece - (La nuit Américaine) (1973): Jean-Pierre Léaud, Jacqueline Bisset
Adele H'nın Öyküsü - (L'Histoire d'Adèle H.) (1975): Isabelle Adjani, Bruce Robinson
L'Argent de poche (1976): enfants
L'Homme qui aimait les femmes (1977): Charles Denner, Brigitte Fossey
Yeşil Oda - (La Chambre verte) (1978): François Truffaut, Nathalie Baye
L'amour en fuite (1979): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade
Son Metro - (Le dernier métro) (1980): Catherine Deneuve, Gérard Depardieu
Komşu Kadın - (La Femme d'à côté) (1981): Gérard Depardieu, Fanny Ardant
Neşeli Pazar - (Vivement dimanche!) (1983): Fanny Ardant, Jean-Louis Trintignant

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Jean Seberg


Çok fazla filmde rol almadan, kısacık saçları ve gülüşüyle, erkeklerin gönlüne taht kurmuş nadir insanlardan biridir, Jean Seberg.

Kendisini keşfeden Otto Primenger, oynadığı ilk iki filmin yönetmenliğini yaptığı. İlk filmi Bernard Shaw'ın uyarlaması olan Saint Joan uyarlanan filmdir. Bu filmden sonra Fransızlar kendisine Saint Jean denmeye başlandı.

1962 yılında kendisinden 24 yaş büyük olan Romain Gerry ile evlendi ve Garry'nin yönettiği Peru'da Kuşlar ve Öldür adlı filmlerde oynadı.

Akıllara kazınmasını sağlayan rolü ise Fransız Yeni Dalga Akımını yürüten Traffaut'un senaryosunu yazdığı, Godard'ın ise yönetmenliğini yaptığı Serseri Aşıklar filmi oldu ve Fransız yeni dalga akımını yürütenler arasında yer aldı.

Fakat Seberg'i sadece hayranları ve modacılar değil, açıktan Kara Panterlere verdiği destek yüzünden FBI tarafından da takip ediliyordu. FBI, doğacak bebeğinin babasının zenci olduğu söylentisini yayarak Kara Panterlere verdiği desteği önlemek istedi. Girdiği bunalım yüzünden erken doğum yapan Seberg, bir basın toplantısında bebeğin beyaz ve cansız vücudunu göstererek dedikodulara son verdi.

Yaşadığı bunalımlı günlerden sonra sık sık depresyona giren Seberg, film çekmeye devam etti. Fakat intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. 1978 yılında Paris metrosunun altına atlamaya çalıştıktan 1 hafta sonra ortadan kayboldu. 8 Eylül 1979 da Paris'in dışında bir yerde arabasında ölü bulundu. Yanında boşaltılmış bir kutu ve bir intihar notu ile birlikte. Ölümüyle FBI ın bağlantısı olup olmadığı hep bir tartışma konusu olmuştur.

Filmleri

* Saint Joan - (1957)
* Bonjour tristesse - (1958)
* The Mouse That Roared - (1959)
* Serseri Aşıklar (film) (Breathless)- (1959)
* Five Day Lover - (1961)
* In the French Style - (1962)
* Lilith - (1964)
* The Beautiful Swindlers - (1964)
* Échappement libre (Backfire) - (1964)
* A Fine Madness - (1966)
* Line of Demarcation - (1966)
* The Road to Corinth - (1968)
* Birds in Peru - (1968)
* Pendulum - (1968)
* Paint Your Wagon - (1969)
* Airport - (1970)
* L'attentat - (1972)
* Kill! - (1972)
* Camorra - (1972)
* The Corruption of Chris Miller - (1973)
* Les Hautes solitudes - (1974)
* Große Ekstase - (1975)
* White Horses of Summer - (1975)
* The Wild Duck - (1976)

7 Mayıs 2010 Cuma

Serseri Aşıklar


Jean-Luc Godard'ın ilk uzun metrajlı filmi olan Serseri Aşıklar aynı zamanda Fransız yeni dalga akımını başlatan da filmdir. Sinemada belli başlı kurallar olmadan da güzel şeyler yapılabileceğini ortaya koymuştur.
Filmde bir bütünlük yoktur. Bir bütünlük vardır fakat alışageldiğimiz türde sahnelerin birbirini takip ettiği türde bir bütünlük değildir. Ayrı ayrı sahnelerde anlatmak istediğini anlatır.
Başındaki şapkası ve ağzından düşürmediği sigarasıyla Belmondo, Bogartvari görünür ki, bu da Godard'ın çökmüş Amerikan sinemasına saygı duruşudur.
Aynı zamanda filmin başrol oyuncuları olan Jean Paul Belmondo ve Jean Seberg, bu filmle dönemin gazetelerinin de etkisiyle 20 li yaşlardaki performanlarıyla zirveye taşınmışlardır.

Gelelim filmin konusuna;
Michel Poiccard küçük çaplı hırsızlıklar yapan, gangster adayı genç adamdır. En son Marsilya'da yaptığı bir araba hırsızlığı yüzünden başı derde girmiştir. İstemediği halde bir kişinin ölümüne neden olan Michel Paris'e gelir ve daha önce birkaç kez beraber olduğu Patricia'yı bulur. Patricia Harold Tribune'de stajyerlik yapan Amerikalı genç bir gazeteci adayıdır. Ama işine en baştan, gazete satıcılığı ile başlamıştır.


Polisten kaçan Michel, Patricia'nın evinde saklanmaya başlar. Genç ganster Roma'yı kaçmayı planlar. Yanında Patricia'yı da götürmek ister. Patricia mantığı ve duyguları arasında kalmıştır.

Senaryo: François Truffaut
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Oyuncular:Jean-Paul Belmondo,Jean Seberg,Daniel Boulanger, Jean-Pierre Melville, Henri-Jacques Huet,Van Doude

5 Mayıs 2010 Çarşamba

12 Kızgın Adam


Tüm gerçekliğiyle doğru verilen karar acaba gerçekten doğru bir karar mıdır? Ve bu karar insanın hayatını etkileyecekse? Karar ya yanlışsa.Kesin kararlar vermeden önce iyice bir irdelemek lazım diye düşünenlerdenim


1957 yapımı siyah beyaz bir film olan 12 Kızgın Adam, yanlış karar verilmiş olabileceği üzerine duruyor. Tek bir mekanda geçen ve 12 kişinin aynı masa etrafında konuşmalarını, tartışmalarını gösteren film düşük bütçeyle de olsa kaliteli bir film çıkarabileceğini gözler önüne seriyor. Filmin imdb puanı 8.9 ve en iyi filmler arasında 7inci sırada yer alıyor.
Filmin konusu ise şöyle;


Latin kökenli bir Amerikalı genç babasını bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle birinci dereceden cinayetle suçlanır ve mahkeme önüne çıkarılır. Sanığın kaybettiğini söylediği bir bıçak cinayetin işlendiği odada bulunmuştur, mahkemeye sunduğu savunma oldukça zayıftır ve kurbanın çığlıklarını ve katilin kaçışını duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır, dolayısıyla dava kısa sürecek gibi görünmektedir. Sanık suçlu bulunduğu taktirde idama mahkum edilecektir.Jüri üyeleri kararı açıklamak için odalarından döndüklerinde şaşırtıcı olmayan sonuçlar ortaya çıkar: oniki jüri üyesinden onbiri genç adam hakkında 'suçlu' hükmünde bulunmuşlardır. Sekiz numaralı jüri üyesi Davis 'suçsuz' hükmü yönünde oy veren tek üyedir. Davis'in jüri üyelerini kararlarını tekrar düşünmeye ve eldeki kanıtları tekrar değerlendirmeye ikna etmeye çalışması esnasında her jüri üyesinin 'suçlu' kararı vermesinin arkasında aralarında yabancı düşmanlığı, kanuna aşırı güven, çoğunluğa uyma, geçmişle hesaplaşma gibi farklı kişisel sebepler olduğu ortaya çıkar.


Tür : Dram / Gerilim
Yönetmen : Sidney Lumet
Senaryo : Reginald Rose
Görüntü Yönetmeni : Boris Kaufman
Müzik : Kenyon Hopkins
Yapım : 1957, ABD , 96 dk.
Oyuncular: Henry Fonda (Jüri üyesi Bay Davis) , Lee J. Cobb (Jüri üyesi) , Ed Begley Jr. (Jüri üyesi) , E.G. Marshall (Jüri üyesi) , Jack Warden (Jüri üyesi) , Martin Balsam (Jüri üyesi) , John Fiedler (Jüri üyesi) , Jack Klugman (Jüri üyesi) , Edward Binns (Jüri üyesi) , Joseph Sweeney (Jüri üyesi Bay McCardle) , George Voskovec (Jüri üyesi) , Robert Webber (Jüri üyesi) , Rudy Bond (Yargıç)