28 Ocak 2010 Perşembe

Cinema Paradiso (Cennet Sineması)


Sinemayı seviyorum diyenlerin mutlaka görmesi gereken bir film Cinema Paradiso. İtalyan sinemasının bitti dendiği anda ortaya çıkan ve 1989 Cannes Film Festivalinde Juri özel ödülünü kazanmasının ardından Yabancı Dilde En İyi Film Oskar'ını alan bir filmdir.
Sinemanın sansürlü siyah beyaz yıllarından (O yıllarda RTÜK olmadığından papazın yaptığı, sansürsüz renkli yıllara geçene kadar zamanı görmemizi sağlar. Bir anlamda sinemanın gelişimini de izleriz, Toto'nun hikayesinin yanında.
Cinema Paradiso günümüz sinemasına da öncülük etmiştir. Bir çok yabancı ve türk filminde de filmden etkiler görebiliriz.


Ünlü bir yönetmen olmuş Salvatore di Vita bir gün doğup büyüdüğü kasabadaki, ona herşeyi öğreten, Alfred'in öldüğünü öğrenir ve dönmemek üzere ayrıldığı kasabasına geri dönmek zorunda kalır. Salvatore her şeyi o kasabada öğrenmiştir, ilk aşkını da burda yaşamıştır ve anıları canlanır.
Küçük bir çocuk olan Toto, okuldan kalan zamanında pedere yardım etmekte, ve gününün bir çoğunu Alfred'in yanında geçirmektedir. Filmlerle ilgili konuşurlar ve Alfred2in sinema hakkında derin bilgisinden yararlanır. Alfred sayesinde sinemaya olan aşkını ve tutkusunu keşfeder.

Birgün sinema yanar ve Alfred kör olur. Sinema tekrar restore edilerek açılır. Makinaların nasıl çalıştırılacağını öğrenmiş olan Salvatore, makinist olarak işe başlar. Bu arada ilk aşkını da bu kasabada yaşayacaktır.


Yönetmen : Giuseppe Tornatore
Senaryo : Giuseppe Tornatore , Vanna Paoli
Görüntü Yönetmeni : Blasco Giurato
Müzik : Ennio Morricone
Yapım : 1988, Fransa / İtalya , 123 dk.
Oyuncular: Jacques Perrin (Salvatore Toto Di Vita (Yetişkin)) , Marco Leonardi (Salvatore Toto Di Vita (Genç)) , Salvatore Cascio (Salvatore Toto Di Vita (Çocuk)) , Philippe Noiret (Alfredo) , Antonella Attili (Maria Di Vita (Genç)) , Pupella Maggio (Maria Di Vita (Yaşlı))

25 Ocak 2010 Pazartesi

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar


Türk Sinemasının mihenk taşlarından biridir, Gece, Melek ve Bizim Çocuklar. Hep var olan ama görmezden geldiğimiz gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze çarpar. Farklılıklara ve marjinal yaşamlara tuttuğu ışık, bugün bile görmezden gelindiği için, döneminin gayet ilerisinde bir film.

Beyoğlu'nun kasvetli arka sokaklarında yaşayan hayat kadını Serap, bir gece travesti olan Arif'le tanışır. Arif'e acır ve evine alır. Fakat ertesi gün Serap, paralarının yerinde olmadığını görür ve Arif'in peşine düşer. Arif'i aradığı gece Hakan adında bir gençle tanışır ve beraber Akif'i ararlar. Bulurlar ve Arif'in mazeretlerini dinledikten sonra Serap Arif'e acır ve ona evini açar.

Hakan ise ilk gördüğü andan itibaren etkilendiği Serap'ın gönlünü yoğun uğraşlardan sonra kazanır. Serap ise hep hayalini kurduğu zengin yaşamlara adım atmayı düşünsede Hakan'a gittikçe bağlanır.

Daha sonra bu aileye çok sevdiği adam tarafından hor görülmüş ve sokağa atılmış Melek adında yaşlı bir hayat kadını daha katılır. Herbiri kendi hayatlarının sorgulamasını yaparken, yanyana yaşarken, öğrenilen acı gerçekler bu kişileri bir arada tutan bağları koparmaya zorlar.



Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Yıldırım Türker
Oyuncular: Derya Arbaş (Serap), Deniz Türkali (Melek), Uzay Heparı (Hakan), Deniz Atamtürk (Arif), Kaan Girgin (Arabadaki genç), Ceyhan Fırat (Beyza)

Ödülleri:
1994 Antalya Altın Portakal Film Festivali: “En İyi Laboratuar”
1994 Magazin Gazetecileri Derneği Ödülleri: “En İyi Film”

Filmin yönetmeni Atıf Yılmaz ve iki başrol oyuncusu Uzay Heparı ve Derya Arbaş bugün ne yazık ki aramızda değiller.

20 Ocak 2010 Çarşamba

The Fall


Jenifer Lopez'in popülaritesine kurban giden "The Cell" filminin yönetmeni Tarsem Singh'in, David Fincher ve Spike Jones'un finansal desteğini alarak çektiği, muhteşem görselliğiyle büyüleyen film "The Fall" yaklaşık 4 yılda ve ortalama 25 ayrı ülkede çekildi.
Tema müziği olarak Ludvig Van Beethoven’in 7 inci senfonisi kullanılan filmin diğer muhteşem müziklerini Krishna Levy yapmış. Görselliğin ve müziğin buluşmasıyla da ortaya destansı bir film çıkmış.

The Fall bir kaçış filmidir aslında. Mitlerle desteklenen, mitlere gönderme yapan ve kaçış filmlerinin hepsine sevgilerini sunan film "ben sinemayı seviyorum" diyenlerin mutlaka görmesi gereken bir filmdir.


İlk dublörlük deneyiminde sakatlanan ve ruhu da sakat olan Roy, kaldığı hastanede Alexandra adında sevimli bir kızla tanışır. Filmin ana eksenini Alexandra ile Roy'un arkadaşlık hikayesi oluşturur. Alexandra, Roy'dan bir hikaye anlatmasını ister. Roy kendi hayal kırıklıklarından, nefretinden ve sevgisinden beslenen bir hikayeyi, bir masal kurgusuymuşcasına anlatır.

Herşeyi çalan ve sevdiklerini öldüren Zalim Vali Odious’a başkaldıran ve ondan intikam almak isteyen 5 mistik kahraman : Eski bir köle olan Otta Benga, Patlayıcı uzmanı Luigi, Karısının intikamı peşindeki Hintli, Yaşayan herşeyi seven, Maymunu Wallace ile maceraya katılan yarı çatlak ingiliz bilimci Charles Darwin ve ormanlarla konuşabilen, karnında kuşlar besleyen garip ama sadık Mystic…
Roy başlarda hevessizce başladığı hikayeye, Alexandra'nın ısrarı üzerine ve intihar etmesi için gereken morfini getireceği umuduyla devam eder. Öykü Roy'un karamsarlığıyla son bulacak gibi gözükse de Alexandra'nın taşıdığı umut her şeyi değiştirecektir.

Yönetmen: Tarsem Singh
Senaryo: Dan Gilroy, Nico Soultanakis
Oyuncular: Lee Pace (Roy Walker), Catinca Untaru (Alexandria), Justine Waddell (Nurse Evelyn/Sister Evelyn), Leo Bill (Darwin), Jeetu Verma (Indian), Robin Smith (Luigi)

18 Ocak 2010 Pazartesi

Dünyada Bir Gece (Night on Earth)



Jim Jarmush'un yönetmenliğini, yapımcılığını, senaristliğini yaptığını yani herşeyiyle bir Jarmush filmi Night On Earth. Dünyanın 5 ayrı ülkesinde eş zamanlı olarak çekilen ve taksi şoförlerinin yaşadıklarından bir kesit sunan Dünyada Bir Gece Jarmush'un büyük oyuncularla çektiği minimalist bir filmidir.
İlk öykü Los Angeles'ta geçer. Bir oyuncu menajeri, bindiği takside, taksi şoförünün bir film yıldızı olduğunu düşünür ve şoförlükte kariyer yapmak isteyen taksi şoförünü ikna etmeye çalışır.
İkinci öykü New York'tadır. Araba kullanmayı tam bilmeyen, anlamadığı bir kültürde ve şehirde kaybolan şoföre, taksisine binen yolcusu, yolunu bulmasına yardım eder.
Üçüncü öykü Paris'tedir. Kör bir kız, bindiği taksinin şoförüyle uzun bir yolculuğa çıkar ve şoföre körlük ve hayat hakkında ders verir.
Dördüncü öykü Roma'da geçer. Çok konuşan bir taksi şoförü, huzursuz bir pederi arabasına alır ve yol boyunca taksisinde Peder'e günah çıkartır.
Beşinci ve son öykü ise Helsinki'de geçer. 3 kişi taksi çağırır. İçlerinden biri zilzurna sarhoştur ve ayakta duracak hali yoktur. Önce arkadaşlarının hikayesini anlatırlar ve şoför de onlara aşk, hayat ve ölüm hakkında birşeyler anlatır.

Yönetmen : Jim Jarmusch
Senaryo : Jim Jarmusch
Görüntü Yönetmeni : Frederick Elmes
Müzik : Tom Waits
Oyuncular: Gena Rowlands (Victoria Snelling) , Winona Ryder (Corky) , Armin Mueller-Stahl (Helmut Grokenberger) , Giancarlo Esposito (Yo Yo) , Isaach De Bankolé (şoför paris) , Roberto Benigni (şoför roma)

12 Ocak 2010 Salı

Jim Jarmush


"Hayatın bir konusu yoksa neden filmlerin kurmaca bir öyküsü veya konusu olsun" diyen 22 Ocak 1953 Ohio doğumlu Jim Jarmush, Amerika'yı Amerikan olmayan bir bakış açısı ile tanıtan, bağımsız sinema için dönem noktası olan filmleriyle tanınır. Hollywood klişelerini kırmış, birçok bağımsız sinema yönetmenlerine ilham kaynağı olmuştur.
Asıl adı James R. Jarmush olan yönetmen Fatih Akın'ın da en sevdiği yönetmendir.
Küçük yaşlarında yazar olmak isteyen Jim Jarmush,1971 yılında New York'a taşındı ve Colombia University'de Amerikan Literatürü dersleri aldı.Ancak mezun olmasına 1 sene kalan Fransız Edebiyatını öğrenmek için Paris'e gitti ve orada dünyanın çeşitli sinemalarını izleme imkanı buldu. Ne yapmak istediğine bir türlü karar veremeyen Jarmush New York'a döndü ve Del-Byzanteens adlı müzik grubunu kurdu fakat bundan da vazgeçti ve nihayet New York Üniversitesi'ne sinema bölümünde okumak için başvurdu. Ancak daha sonra eğitimden memnun kalmadığını " Bana öğretilen şeylerin hiçbirini öğrenmemeliydim" diyerek dile getirdi.
Daha sonra okulu bıraktı ve aldığı bursun tamamını Permanent Vacanty adlı filmine yatırdı. Daha önce tanıştığı film yapımcıları Nicholas Ray ve Tom DiCillo tarafından sinematografi konusunda destek aldı.
Permanent Vacation’ı, Stranger Than Paradise takip etti ve hayal kırıklığına uğramış 3 gencin New York’tan Cleveland’a yaptıkları garip yolculuğu anlatan bu film, tipik Hollywood klişelerini kırdı ve modern bağımsız sinema için dönüm noktası oldu. Birçok film festivalinden ödül alan film, Jarmusch’a Cannes’da altın kamera ödülünü kazandırdı.
1986’da daha sonra Hayat Güzeldir’le oskarı kucaklayacak Roberto Benigni’nin senaryosunu yazdığı ve başrolde oynadığı Coffee and Cigarettes’i izleyiciyle buluşturdu. Altı dakikalık film Saturday Night Live’da gösterildi. Daha sonra Coffe and Cigarettes'in kısa kısa çektiği tüm filmleri birleştirdi.
1991’de Winona Ryder’ın başrolde oynadığı ve Independent Spirit Awards’ta en iyi sinematografi dalında ödülü kucaklayan Night on Earth için kamera arkasındaydı. Taksiler ekseninde dünyanın değişik şehirlerinde aynı anda meydana gelen beş farklı hikayeyi kesiştirdiği film, Quentin Tarantino’nun Pulp Fiction filminin müjdecisi gibiydi.
Ludvig Hertzberg’ın yönetmenle yaptığı röportajlarını kitaplaştırdığı Jim Jarmusch: Interviews’da, Jarmusch sinemasıyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır.

"Ben önce bir hikâye tasarlayıp yazmak, onu senaryo haline getirmek ve sonra o senaryoya uygun oyuncular seçmek yerine, önce karakterlere kafa yormaya başlayıp, daha sonra onlar hakkında bir hikâye kurmayı ve yazmayı seviyorum. Hatta, bir vesileyle tanımış olduğum karakterlere uygun roller düşünmeyi daha çok seviyorum. Zaten bu yüzden, işe karakterleri belirleyerek yola koyulduğumdan, diyalog ve hikâye taslakları kaleme almak benim için çok daha kolay oluyor. Yine de önceden yazdığım metindeki hiçbir şeyi kesin saymıyorum. Oyuncularla prova yaparken hem doğaçlamaya geniş bir alan tanıyorum, hem de oyuncularla etkileşim sürecinde karakterlerim kendilerine başka yollar çizebiliyor. Dolayısıyla, hikâye de süreç içerisinde kökten değişebiliyor. Hikâyesini böyle kurduğum bir filmi çektikten sonra da bir daha geri dönüp ona bakmıyorum. Film kendi yolunda gidiyor..."
* Permanent Vacation (1980)
* Stranger Than Paradise (1984) - Yönetmen, senarist, kurgu
* Coffee and Cigarettes (1986) - Yönetmen, senarist
* Down by Law (1986) - Yönetmen, senarist
* Coffee and Cigarettes: Memphis Version (1989) - Yönetmen, senarist
* Mystery Train (1989) - Yönetmen, senarist
* Night on Earth (1991) - Yönetmen, senarist, yapımcı
* Coffee and Cigarettes: Somewhere in California (1993) - Yönetmen, senarist, kurgu
* Dead Man (1995) - Yönetmen, senarist
* Year of the Horse (1997) - Yönetmen, görüntü yönetmeni
* Ghost Dog: The Way of the Samurai (1999) - Yönetmen, senarist, yapımcı
* Ten Minutes Older: The Trumpet ("Int. Trailer Night" bölümü) (kısa film, 2002) - Yönetmen, senarist
* Coffee and Cigarettes (2003) - Yönetmen, senarist, kurgu
* Broken Flowers (2005) - Yönetmen, senarist
* The Limits of Control (Pre-production) - Yönetmen, senarist[6]

9 Ocak 2010 Cumartesi

Jeffrey Dean Morgan


Son zamanların Amerika lı karizmatik aktörü Jeffrey Dean Morgan 22 Nisan 1966 tarihinde Seatle da doğmuştur. Lise ve üniversite yıllarında basket oynayarak kariyer yapmak isteyen aktör, sakatlanması sebebiyle basketteki kariyer hedefinden vazgeçti ve grafik sanatçılığı yapmaya başladı. Ancak Los Angeles'a gelince bu işinden de vazgeçti ve 1991 yılında çekilen Uncagged filmiyle sinema hayatına giriş yaptı ve bugüne kadar 15 filmde oynadı ve dizilerde oynamaktadır.

Oynadığı Filmler:
1991 Uncagged
1995 Undercover Heat
1995 Dillinger and Capone
1996 In The Blink Of An Eye
1997 Legal Deceit
1999 Road Kill
2003 Something More
2004 Six:The Mark Unleashed
2004 Dead&Breakfeast
2007 Not:Seni Seviyorum
2007 Tıkanma
2007 Kabluey
2007 Live!
2008 Days of Wrath
2008 Untitled Beatle Boyin Project
2008 Watchmen
2008 The Accidental Husband
2009 Under The Hood
2009 All Good Things
2009 Shangai
2009 Özgür Woodstock
2010 The Resident
2010 The Losers

Oynadığı Diziler

Supernatural
Grey's Anatomy

8 Ocak 2010 Cuma

23


Jim Carrey'nin başrol oynadığı filmi seyredenler ise Jim Carrey'i komedi filmlerinde görmeye alışık oldukları için bu filmi pek beğenmedi. Ama Jim Carrey 23 filminde oynadığı rolün hakkını vererek, komedi filmlerinin dışında da oynayacağını göstermiştir.

Walter'a doğum gününde karısı Agatha tarafından gizemli bir kitap hediye edilir. Tüyler ürpertici ve gizemli bir cinayet, şaşırtıcı bir şekilde Walter'ın hayatı ile bağdaştırılarak anlatılır kitapta. Kitaptaki dedektif Fingerling'in hayatı, Walter'ın geçmişini canlandıran hatıralarla doludur. Kitabın içine girdikçe Walter 23 sayısının saplantısına takılır. Her yerde 23 sayısını görmekte, kabuslarında karısını ve arkadaşlarını öldürdüğünü görmektedir. 23 sayısının gizemini umutsuzca çözmeye çalışmaktadır. 23 sayısının gizemini çözerse, geleceğini de değiştirebileceğini düşünür. 23 sayısının gizemini çözdükçe geçmişindeki sırlar kapısıda yavaş yavaş açılmaya başlar.

dünya ekseni 23 derece yandır.
cinsiyetimiz 23 kromozomdan oluşur
anne baba çocuklarının cinsiyetini 23. kromozomda bulur
İkiz kulelerin bombalanması 11.09.2001 de oldu.11+09+2001=23
Hz.Adem ile Hz. Havva'nın 23 kızı oldu.
Kan kalbe 23 saniyede ulaşır.

Yönetmen : Joel Schumacher
Senaryo : Fernley Phillips
Oyuncular : Jim Carrey, Virginia Madsen, Logan Lerman, Danny Huston, Lynn Collins

6 Ocak 2010 Çarşamba

Akira


Animeleri sevmeme sebep olan bu Akira adlı animeydi. Akira'dan sonra animeler bende bir hastalık haline geldi. Elime ne kadar anime geçerse seyrettim, seyrettikçe daha çok sevdim. Animelerdeki bir çok kahraman evrenseldir. Yani kahramanların bir çoğunu günlük hayatta görebilirsiniz. Günlük ve özgür yaşam sunarlar ve bu herkesin hayalidir.
Akira, aslında 1982-1993 yılları arasında Otomo Katsuhiro tarafından çizilen 2160 sayfalık bir mangadır. Batı macerası ise mangasının 1988 yılında Marvel tarafından yayınlanmasıyla başlar. Manga çok tutulur ve öyle ki Doğu ve Batı arasında ortak bir köprü oluşturur.

Hikaye 3üncü Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olan, Japonya üzerine patlayan bombadan 38 yıl sonra geçer. Kaneda'nın liderliğini yaptığı motorsiklet çetesinin bir üyesi olan Tetsuo, motorsikletiyle son sürat gitmekteyken bir anda yolda beliren gizemli bir çocuğa çarpar ve büyük bir patlama olur. Çarpışmanın ardından Tetsuo yavaş yavaş insanüstü güçler kazanmaya başlar. Bunun farkına varan ordu, Tetsuo'nun peşine düşer ve büyük bir kovalamaca başlar. Bu kovalamacanın nedeni ise Akira adı verilen, hayal bile edilemeyecek kadar büyük ve kudretli bir güce ulaşmak için ordu tarafından yürütülen gizli bir projedir.

Animeden bir parça;

Koro


Ölü Ozanlar Derneği bir çok kişi için özel bir filmdir. Sanırım özellikle öğretmenler için ilham kaynağı olmuş, öğrenciler ise böyle bir öğretmenleri olmasını istemişlerdir. Ne yalan söyleyeyim. Öyle bir öğretmenim olsun istemiştim. Zaten bu zamandaki eğitim sistemiyle ciddi problemlerim var (Sevgili, eli öpülesi öğretmenlerimizi tenzih ediyorum)
Ölü Ozanlar Derneği aynı zamanda bir çok filme ilham kaynağı olsa da, Koro filmi 1946 yılında Bülbül Yuvası adlı filmin yeniden çevrimidir.
Filmin müziklerini Bruno Coulais yapmış, yönetmenliğini ise aslında müzisyen ve yapımcı olan Christophe Barratier yapmıştır. Aynı zamanda Koro filmi Barratier'in ilk uzun metraj denemesidir.
"En iyi yabancı film" ve "en iyi orjinal şarkı" dallarında Akademi Ödülleri'ne aday gösterilen film ses ve müzik dallarında Fransa'nın Oscar'ları sayılan César Ödüllerini kazandı. Çeşitli yarışma ve festivallerde 21 kez ödüle aday gösterilen filme 11 ödül verildi.

İkinci Dünya Savaşının sonlarında, bir çok fakir ve kimsesiz öğrencinin bulunduğu ve Yerin Dibi denilen bir okula, müzik öğretmeni olan,Clement Matthieu adındaki öğretmen gözetmen olarak atanır. Öğrencilerin birçoğu asidir ve okulun müdürü aksiyon-reaksiyon felsefesiyle öğrencilere sert davranır, dayak ve hücre cezası ile cezalandırır. Bu cezaların caydırıcı özelliği olmadığını, aksine ispiyonculuğa daha çok teşvik edeceğini, aralarındaki çatışmanın daha çok artacağını düşünenen Matthieu, öğrencilere en iyi yaptığı işi öğretmeye karar verir. Müzik...Müzik sayesinde öğrencilerin iç dünyalarının kapılarını açacağını ve onlara ulaşabileceğini düşünür.
Yönetmen : Christophe Barratier
Senaryo : Georges Chaperot, René Wheeler
Oyuncular : Gérard Jugnot, François Berléand, Kad Merad, Jean-Paul Bonnaire, Marie Bunel

2 Ocak 2010 Cumartesi

4 ay 3 hafta 2 gün


Komünizmin son dönemlerinin hüküm sürdüğü Romanya'dayız. Öğrenci olan Otilia ve Gabita, aynı zamanda da oda arkadaşıdırlar. Gabita'nın hamile olduğunu öğrenmesi ile büyük bir sorunla karşı karşıya kalacaklarıdır. Çünkü Romanya'da kürtaj yasaktır.

Fakat her yasağın kendisine bir de 'yasak delici' alternatif bir sistem yarattığı düşünülürse buna da bir çözüm vardır. Kürtaj yasal olmayan yollardan yapılacaktır.


Öncesi ve sonrasının olmadığı, olsa bile yönetmenin umurunda olmadığı tek bir günde geçen, o gün başlayıp, o gün biten bir film 4 ay 3 hafta 2 gün.
4 ay 3 hafta 2 gün filmi, bir çok insanın sıkıldığı bir film olsa da, insanı rahatsız eden bir film. 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ü özel kılansa, sade bir sinema diliyle kamerayı kahramanın peşine takıp “ne”yse onu anlatarak duygu sömürüsüne yer vermemesi. Ve senarist ve yönetmen Mungiu’nun bir erkek olarak kadına odaklanışı, Doktor Bebe'nin, kadının çaresizliğini kullanarak kadına yüklenmesi.
Yönetmen ve senarist daha çok, kürtajın kendisini de kapsayan ayrıntılara yer vermiştir. İyi bir sinematografi ile filme zalim bir hava veren yönetmen seyirciyi, yalancı ve bağnaz insanların dünyasında korkunç bir yolculuğa çıkarıyor. Altın Çağ’da Hikayeler adı altında bir serinin bu ilk filmi Çavuşesku zamanındaki yaşama atfedilmiştir.